Bilimsel ismi: Siphonaptera ( Aphaniptera)
Kan emici olarak bilinen bu böceklerin etkinliği modern yapıların yaygınlaşması, elektrik süpürgelerinin kullanımının artması, temizleme maddelerinin etkin kullanımı büyük ölçüde azalmıştır. Yalnız bir tür (Pulex irritans) insanlarda asalaktır. Diğerleri değişik hayvanlarda ya da onların yuvalarında asalak olarak yaşar. Diğer takımlardan net olarak ayrılırlar. Fakat onlarla akrabalık derecelen tartışmalıdır. Tersiyer'de yaşamış Palaeopsyla klebsiana, bugünkü pirelerin tüm özelliklerini gösterir. Pirelerin dallanmasının ve asalak yaşama uyumlarının Tersiyer'den çok daha önceye dayandığı varsayılmaktadır.
Pirelerin Vücut Özellikleri
Kanatlı atalara sahip oldukları, birçok türde, pup evresinde kanat taslaklarına sahip olmalarıyla kanıtlanmıştır. Hortumlarının, eşey organlarının ve diğer bazı yapılarının özellikleri göz önüne alınırsa, bazı sivrisinek familyalarına ve Mecoptera'ya daha yakın akraba oldukları savunulabilir. Kuşlardan ve memelilerden (sıcakkanlılardan) kan emerek yaşayan pireler yapısal olarak yanlardan kuvvetlice basılmak suretiyle genel böcek vücut yapısından büyük ölçüde sapmalar gösterirken asalak yaşam tarzına da önemli bir uyum gösterirler. Yanlardan basılmış vücuda sahip olmaları pirelerin telek ve tüyler arasında kolayca hareket etmelerini sağlar. Ayrıca bu hareketi daha da kolaylaştırabilmek için vücut kısımları (baş, boyun, abdomen) birbirinden derin yarıklarla ayrılmamış, hepsi bir bütün olarak bir araya gelerek kompakt bir yapı oluşturmuştur. Vücut segmentleri kiremit gibi birbirinin üzerine gelecek şekilde konumlanmış ve en önemlisi vücut çıkıntıları minimuma indirilerek, hatta antenler bir yarık içine alınarak harekete engel olmaları önlenmiştir. Yay şeklinde yuvarlaklaşmış baş, keza arkaya doğru yönlenmiş kıl ve taraklar, hayvanların sık kıllar ve telekler arasında kolayca ileriye doğru kaymasını sağlarlar. Pireler sıçramadaki yetenekleri ile tanınırlar. Çok gelişmiş (kalınlaşmış) koksaları (kalçaları), orta ve arka bacakların kısmen gelişmiş (kalınlaşmış) femurları kuvvetli kaslarla donatılarak sıçrama işlevinin gerçekleşmesini sağlarlar. Bazıları yaşam tarzına bağlı olarak daha az sıçramakla birlikte, bir kısmi 30 cm. yükseğe, 50 cm. uzağa sıçrayabilir. Büyük ve hızlı konukçuları olanlarda, konukçuya ulaşmak için sıçrama daha iyi gelişmiş, buna karşın, yerde yaşayan kemirici hayvanlardakiler ve birçok kuş türündekiler kısa mesafelere sıçramakla ya da sadece yürümekle yetinmişlerdir. Dar yapılı ve toprak üzerinde bulunan yuvalarda yaşayanlarda (örneğin kırlangıç ve fare yuvalarında), sıçrama, yuvadan çıkmaya neden olacağı için, anlamsız, yükseklerdeki yuvalarda ya da yarasa kolonilerinde yaşayanlarda ise sıçradığı zaman konukçuyu tümüyle yitireceği için tehlikeli de olabilir. Bu nedenle bunlarda sıçrama yeteneği gelişmemiş ya da yitirilmiştir. Sıçrama yetenekleri ayrıca mükemmel bir kaçma olanağı da sağlamıştır. Bu nedenle halk arasında “pire gibi" deyimi, çevikliğin bir ifadesi olarak kullanılır. Eskiden birçok sirkte özellikle insan bitlerine minyatür araba vs. çektirilmiştir.
Erginleri 0.8-8 mm. boyunda; yanlardan kuvvetli olarak basılmış; genel olarak sarının değişik tonlarında, bazen kahverengi, kırmızımsı kahverengi ya da hemen hemen siyah renkli; deri kuvvetlice kitinleşmiş, üzeri düz, parlak, hepsi geriye yönelik kil ve taraklarla (ctenidium) donatılmıştır.
Baş: Küçük, göğüse boyun kısmı olmadan bağlanmış, bileşik gözleri yok; ancak antenlerin kaidesine yerleşmiş tek bir mercekten oluşmuş bir göz (bileşik göz değil) var; nokta gözler yok; antenler kısa, topuzlu, dış görünüşte 3 segmentli ve yanlarda bulunan oluklar içinde geriye doğru yatırılır (bu yapı erkek ve dişide farklı olabilir). Ağız parçaları diğer kan emenlerde olduğu gibi aşağı-geriye hipognat) doğru yönelmiş delici-emici ağız parçalarından oluşmuş bir hortum şeklindedir.
Delici aygıt bir tane (çift olmayan) stiletten ve iki tane, kenarları diş taşıyan, ortasındaki olukları karşı karşıya gelmek suretiyle bir kanal oluşturan maksilladan meydana gelmiştir. Bu kanaldan tükürük salgilanır. Maksillalar epifarinksin alt yüzündeki oluğu, o şekilde kapatırlar ki arada konukçunun kanının alındığı bir emme kanalı meydana gelir. Labiyuma ait 6 ve maksillaya ait 4 segmentli uzun palpusiar kullanılmadığı zaman stiletleri örterler. Delme işlemi dişli kenarlara sahip maksillalar tarafından yapılır. Diğer yapıların hepsi bu sırada konukçu derisinin üzerinde kalır. Mandibullar uzun kılıç şeklinde, ic yüzleri oluklu, uç kısımları ise testere şeklindedir. Labrum, mandbullar kadar uzun, bıçak şeklinde, alt taraf olukludur. Delici organ, labrum ve mandibula da kılıf görevi yapar. Hipofarinks yoktur ya da çok küçülmüştür.
Pirelerde Kan Emme
Delme dikenleri deriye sokulduktan sonra, kanın pıhtılaşmasını önleyen salgı, sokulan yere verilir ve kan yutak pompasının yardımı ile mideye emilir, Kan emmeye başlanıldıktan hemen sonra, ilk olarak sindirilmiş kan, daha sonra ise konukçunun açık renkli, sindirime uğratılmamış fazla kan dışkı olarak damlalar halinde bırakılır.
Bir pire 3.5 saat kadar sürebilen kan emme sırasında, çok fazla kan damlacığı bıraktığından, pirelerin, sindirim sisteminde değerlendirebileceğinden daha çok kan emdiği (yaklaşık 0.3 mm) sonucu çıkarılır. Rahatsız edildiklerinde kan emmeye ara verir ve başka bir yerde tekrar delme işlemine başlarlar. Bu nedenle tek bir pire çok kısa bir süre içerisinde çok sayıda delik açar ve her delik küçük nokta şeklinde bir kan damlacığı (purpura pulicosa) ve onu çeviren kırmızı renkte deri kabarması (roseola pulicosa) ile tanınır. Ayrıca birçok insanda, çok fazla, hatta bazen acının da eşlik ettiği kaşınmalar (alerjik olanlarda) ortaya çıkar (bir ya da birkaç gün süren) ve bu kaşınmalar zamanla azalır. Olanak bulurlarsa günde en az bir defa kan emerler. Açlığa uzun süre dayanabilirler. Düşük sıcaklıklar ve yüksek nem oranı açlığa daha uzun süre dayanabilmelerini sağlar. Örneğin ahırlarda bir yıl, detrituslarda 18 ay kadar kan emmeden açlığa dayanabilirler. Normal olarak yalnız kuşlardan (% 51’i) ve memelilerden (% 95 ) kan emerler. Yalnız bir tür yılanlardan kan emer. Bunlar bitlerin aksine konukçunun vücuduna bağlı olarak yaşamamakla birlikte, tahtakurularının yaptığının aksine uzun süre konukçudan ayrı da kalamazlar. Konukçuya bağımlıklarının derecesi türlere göre farklılık gösterir. Bazıları ancak konukçu öldükten sonra ondan ayrılır. Bir kısmı konukçuya özelleşmiş olmakla birlikte bir kısmı konukçu seçimi yapmaz. Nadiren kuşlarda yaşayanlar memelilerden, memelilerde yaşayanları ise kuşlardan kan emerler. Tehlike, kedi, köpek ve sıçanlarda yaşayabilen bazı pire türlerinin geçici de olsa insanlardan kan emerek hastalık bulaştırmalarıdır.
Pirelerden Geçen Hastalıklar
En tehlikelisi Pastourella pestis adlı bakterinin meydana getirdiği vebayı bulaştırmalarıdır. Vebanın insana bulaşması iki yoldan olur: Birincisi pirenin bulaşık ağız parçalan ile ikincisi ise midede (ventrikulusunda) geçici olarak tutulan kanın içinde veba bakterilerinin çoğalması ve pirenin tekrar kan emerken bu bakterileri açılan yara içine bulaştırmaları (bir çeşit kusmaları) ile olur. Veba, sıçandan sıçana ve sıçandan insana geçebilir. Sıçan ve kemiricilerde yaşayan birçok pirenin vektör olduğu saptanmıştır. Doğu sıçan piresi (Xenopsylla cheopis) endemik tifüsun (Rickettsia typhil) vektörüdür, hastalığı sıçandan sıçana, sıçandan insana bulaştırır.
Pirelerin zararları ana başlıklar altında aşağıdaki gibidir:
- Vücut üzerinde yürüyerek zarar vermeleri: Kaşıntı meydana getirir.
- Sokarak rahatsız etmeleri: Kaşıntı ve kızarıklıklar meydana getirir. Uzun süre pirelerin hücumuna uğrayan insanlarda bir çeşit duyarsızlık (dirençlilik) meydana gelir.
- Kedi beslenen evlerde, kedi piresinin saldırısına uğrayanlar bir zaman sonra, pire sokmasa dahi, anımsadıklarında pire sokması gibi acılar duyarlar (delusory parasitosis).
- Tungosis: Orta ve Güney Amenka ile Tropik Afrika'da Tunga penetrans denen pirenin derinin altına girmesiyle ortaya çıkan rahatsızlıktır.
- Köpek ve kedilerde yaşayan Dipylidium caninum 'un (köpek şeridi) ara konukçusu insan, kedi ve köpek piresidir. Bu şeridin yumurtasını köpek pisliklerinden alan pirenin orta bağırsağında larva gelişir ve daha sonra pirenin vücut boşluğuna geçerek sistiserkoyit haline dönüşür. Yalanırken bu pireleri yutan kedi ve köpeklerin vücudunda sistiserkoyitler açılır. Yiyecek ile bu pireleri alan insanlarda da "Helmintosis" denen hastalık oluşur. Pirelerden insanlara geçen diğer bir şerit türü de ara konukçusu sıçan piresi olan Hymenolepis diminuta'dir.
- Bazı hastalıkları insanlara bulaştırmaları: Bunlar üç gruba ayrılır:
I) Pireler Yoluyla Geçen Bakteriyel Hastalıklar:
a) Veba (Pasteurella pestis): Kemirici hayvanlarda görülen bu hastalık, insanlarda öldürücü kan zehirlenmelerine neden olur.
b) Tularaemia (Pasteurella tularensis): Vebaya benzer. Tarla sincabını, su sıçanlarını, yabani ve evcil tavsanları ve bazı kemiriciler ile kuşları da hasta eden bu etmen, keneler, bazı sinekler ve özellikle pirelerle bulaştırılır.
c) Pseudotuberculosis (Pasteurella pseudotuberculosis): İnsanlarda nadir görülür ve ölüme neden olur. Tifus semptomları gösterir. Hayvanlarda (memeli ve kuşların bir kısmında) vereme benzer rahatsızlıklar ortaya çıkarır.
d) Erysipeloid (Erysipelothrix rhusiopathiae): Domuzlarda, kuşlarda özellikle tavuklarda hastalık yapar.
e) Listeriosus (Listeria monocytogenes: Sığır, tavşan, kobay ve tavukta hastalık yapan bu etmen, insanda da meningoencephalitis'e neden olur. Kemiricilerdeki pireler ile bulaşabilir.
f) Glanders (Malleomyces mallei): Atlarda, küçük kemiricilerde ve keza diğer birçok memelide hastalık yapan bu etmen, kemiricilerde yaşayan pirelerle bulaşır.
g) Melioidosis (Maleomyces pseudomallei): Kedi, köpek, keçi, at ve domuzda rastlanan bu hastalık insanda genellikle ölüme neden olur.
h) Malta humması Brusellozis (Brucella melitensis): Keçi, koyun ve birçok evcil hayvanda rastlanan bu etmen, pirelerle de bulaşabilir.
i) Salmonellosis (Salmonella enteritidis): İnsanda sindirim kanalında zehirlenmelere neden olan bu etmene pirelerde de rastlanmıştı.
k) Staphylococcus aureus: Kemik iliği iltihaplanmasına ve kan zehirlenmesine neden olur.
II) Rickettsia Hastalıkları:
a) Endemik tifüs etmeni (Rickettsia typhi): Kemiricilerde, özellikle sıçanlarda, nadiren insanlarda bulunan bir hastalıktır. Pirelerle insana bulaştırılır.
b) Haemorrhagic nephrosa-nephritis (Rickettsia pavlovskyi): Yabani kemiricilerde hastalık yapan bu etmeni pireler insanlara da bulaştırır.
c) Marsilya humması (Rickettsia conen): Normal olarak kenelerle buluşan bu hastalığın esas konukçusu köpeklerdir. Tavşanlardaki pirelerle insana bulaşabilir.
d) Q-humması (Coxiella bumeti): Yabani ve evcil hayvanlarda bulunan bu etmen, insanların solunum sistemlerinde, gribe benzer ateşli bir hastalığa neden olur. Esas vektörü keneler bazen de sıçan piresidir.
III) Virüs Hastalıkları (Lymphocytic choriomeningitis):
Memeli hayvanlarda özellikle farelerde bulunan bu etmen, kenelerle bazen sıçan pireleri ile taşınır. Yine pirelerle taşınan diğer bir etmen, keçi ve koyunlarda hastalık yapar.
Pirelerin Biyolojileri:
Dişiler ancak kan emdikten sonra yumurta geliştirmeye başlarlar. Bazı durumlarda, örneğin tavşan pirelerinde (Spilopsyllus cunicul) üreme döngüleri konukçunun eşeysel döngüsüne sıkı sıkıya uyum yapmıştır. Bunlarda yumurtanın olgunlaşması, kopulasyonları ve yumurta bırakmaları tavşanların kanında bulunan eşey hormonlarının etkisi altında yürütülür. Gebe dişilerden ve yeni doğan yavrulardan kan emen pirelerde, yumurta gelişimini aktive eden hormonların salgılanması başlatılır.
Normal olarak pirelerde yumurta bırakma kan emmelerinden birkaç gün sonra başlar. Örneğin bir insan piresi 6-10'lu gruplar halinde 400-500 yumurta bırakır. Buna karşın tavuk pireleri ancak 20 yumurta bırakır. Yumurta bırakmaya devam edebilmeleri için zaman zaman kan emmeleri gerekir. Bu nedenle yumurta bırakma süreleri 3 ay kadar sürebilir. Yaklaşık 0.5 mm. uzunluğunda, çıplak gözle görülebilen, beyaz renkli yumurtalar, özel bir seçim gösterilmeden çok defa konukçuların yuvalarına ya da larvaların gelişmesi için uygun olan konukçuların yoğun olduğu yerlere bırakılır. Yumurta bırakıldıktan 4-5 gün sonra kurtçuk şeklinde yumurtadan çıkan larvalar ilk olarak yuvada bulunan organik maddeler (detritus) ve konukçunun deri artıkları ile (kil, tüy, salgı, vs.) beslenirler. Evlerde genellikle kir-pasak ile dolu döşeme ve tahta aralıklarında bulunurlar. Larvalar erginlerinin dışkılarını da büyük bir iştahla yerler. Çünkü erginlerin dışkısında bulunan protein, gelişmelerini büyük ölçüde hızlandırır; hatta birkaç türün bu çeşit besine kesin gereksinimi olduğu gösterilmiştir. Dört-beş milimetre boyundaki bu larvalar, sinek kurtçuklarından, uzun kıllar ve tüyler taşımaları ile ayrılırlar. Ayrıca baş kapsüleri iyi gelişmiş, fakat gözleri yoktur. Sonuncu abdomen segmentinde harekete hizmet eden, üzerinde bir kıl tarağı bulunan bir çift papil vardir. Ayrıca, bacaksız larvalarda baş, 3 göğüs, 10 abdominal segment ayırt edilir. Hareket, kelebek tırtıllarında olduğu gibidir. Ancak bacaklar yerine ağız parçalan ve arka itici ile nesnelere tutunurlar. İki defa deri değiştirdikten sonra olgunlaşan larvalar, sertleşen tükürük bezi salgıları ile çevredeki toz, kum, kumaş, kıl, tüy vs.'yi de yapıştırarak çevreden zor ayrılabilen bir kokon örerler. Üçüncü deri değişiminden sonra larva bu kokon içinde pup olur. Başlangıçta pup, larva gibi sarımsı beyazdır; daha sonra yavaş yavaş koyu kahverengine döner. Yaklaşık 8-14 gün sonra da erginler bu kokondan çıkarlar. Bununla birlikte kokondan çıkma birkaç ay, hatta bir sene gecikebilir. Bu gecikme ya konukçularının puplaşmaya girdiği yeri terk etmeleri ile ya da sıcaklığın 1°C'nin altına düşmesi ile ortaya çıkar. Hafif bir sarsıntı dinlenme periyodunu hemen durdurur ve ergin, puptan çıkar. Bu da pup evresinin her zaman kısa sürdüğünü ve kokon içerisinde dinlenmeye ergin halinde geçildiğini kanıtlar. Dol süreleri buna göre 15 gün ile bir yıl arasında değişir. Çiftleşme, genellikle, erginleştikten kısa bir süre sonra gerçekleşir. Büyük bir olasılıkla eşeyler birbirlerini, Pulicidae'de arka kalçanın üzerinde bulunan ve koku salgılayabilen ses çıkarma (stridulation) organı ile cezbederler. Daha küçük ve daha ince yapıl erkekler çiftleşme sırasında dişinin sırtına çıkar ve hafifçe uzamış antenleri ve kuvvetleri gelişmiş eşeysel kancaları ile onu sıkıca tutarlar. Çiftleşmeden hemen sonra, bazen daha önce, konukçularını ararlar. Konukçularının yuvalarında yaşayanlar için bu büyük sorun değildir.
Koku, sıcaklık ve özellikle titreşimleri alan duyu organlarının yardımı ile hemen konukçuya yönelirler. Esas zorluk, belirli bir yeri olmayan konukçulara sahip pireler içindir. Bu sonuncular devamlı ektoparazit olarak yaşayabilirler (yarasa piresi, kum piresi). Diğer birçok asalakta da olduğu gibi, bileşik gözleri yitirilmiştir. Bazen bulunan nokta gözler ışık farklarını alınmasına hizmet eder.
Aç pire kural olarak konukçu seçimine dikkat etmez, kan emebileceği her sıcakkanlıya saldırır. Bu demektir ki özünde konukçu seçimi yoktur. Belirli hayvan türlerini tercih etmeleri, gerçekte, konukçunun yaşadığı ve oturduğu yerin seçimidir. Konukçu, yuvası ile, ilk olarak asalağın larvasına ve pupuna korunabileceği bir yuva, erginine ise yaşayabileceği bir yer sağlar ve ayrıca da vücudu ile onlara besin kaynağı oluşturur. Çok defa da konukçunun yuvası ya da yaşadığı yer, pireler ile birlikte bulunan birçok hayvana ev sahipliği yapar. Eğer konukçu herhangi bir nedenle yuvayı terk eder ve bu yuvaya değişik türden yeni konukçular gelirse, yuvadaki pireler yeni konukçunun üzerinden yaşamaya başlarlar. Bununla birlikte bu türler yakın akraba türlerdir. Ancak bu ilişki benzer yuva yapma eğiliminde olan ve akrabalıkları olmayan türlerde de görülebilir. Örneğin deniz kuşları, terkedilmiş adatavşanı yuvalarında kuluçkaya yatabilirler; dolayısıyla ada tavşanı pirelerine deniz kuşların da rastlanır. Sincap piresi (Monospyllus sciurorum), sansara, yedi uyura ve hatta kargalara da asalak olur. İnsan piresi (Pulex irritans) sadece insana özelleşmemiştir, keza çok defa, hatta yoğun popülasyonlar halinde serbest yaşayan yırtıcı hayvanların ve evcil hayvanların (domuz, köpek koyun vs.) ininde, yuvasında da yaşar. Büyük bir olasılıkla ikincil olarak insanlara geçmişlerdir. Konukçuya sıkı sıkıya özelleşmiş pire türleri nadirdir. Bazı kırlangıç pireleri (Ceratuphyllus styx) ve birkaç köstebek piresi konukçularına özelleşmiştir. Konukçuların üzerinde bulunan pirelerin sayısı, larvaların gelişme koşullarına bağlıdır. Birkaç yüz pirenin bir yuvada ya da konukçuda bulunması olağandır.
Pirelerin ortalama ömürleri 3-4 aydır; aç iken ve düşük sıcaklıklarda bu süre çok daha fazladır. Kışı genellikle pup döneminde geçirirler.